İstanbul evlerini tek bir kategoride ifade etmek elbetteki mümkün değildir. Yaşanılan semte, semtin sakinlerinin milliyetine, dinine, kültürel birikimlerine, muhitin iklim şartlarına göre, evlerin formları farklılaşmaktadır. İstanbul evleri dediğimizde aklımıza gelen ilk evler boğaz içindeki yalılar, köşkler ve kasırlardır. Daha sonra sırasıyla Cumhuriyet tarihinin yetiştirdiği en yetkin en yetkin mimarlarımızdan Çelik Gülersoy’un projesi ile yeniden hayat bulan, Ayasofya ile Topkapı sarayı arasında kalan Soğuk Çeşme Sokak Evleri, Fener-Balat evleri, Zeyrek evleri, Süleymaniye evleri, Sultanahmet-Kadırga evleri, Kocamustafa Paşa evleri, Üsküdar evleri gelmektedir.
İstanbul’da, hanedana mensup kişilere, devlet büyüklerine ve varlıklı kesime ait büyük saraylar, köşkler, yalılar, kasırlar ve konaklara ilave olarak, halka ait evler de kent dokusunun ve görünümünün önemli öğelerinden oluşmuştur. Bu evler, Anadolu’daki ev mimarisini hatırlatmakla beraber, İstanbul’a özgü orijinal bir mimari tarza da sahiptirler.
Tipik bir İstanbul sokağı yan yana sıralı evlerin bulunduğu, kıvrımlı, eğri büğrü bir sokaktır. Burada yer alan evler genellikle bir veya iki katlıdır; etraflarını kuşatan yahut arka kısımlarında gizlenen küçük bir bahçeye sahiptirler.
İstanbul evlerini genelleyecek olursak şunları söyleyebiliriz; biraz yüksekte bir bodrum üzerine iki katlıdır. Bodrumun yüksek yapılması nedeniyle giriş kapısına, birkaç basamakla ulaşılır. Zemin kat sokağa kapalıdır, bu nedenle az sayıda küçük pencereleri vardır. Bu pencerelerin dışında parmaklı veya ahşap kafesler bulunur.
Zemin kat yaşama alanı değil, servis alanı olarak kullanılır. Üst kat, bir çıkma ile alt katın üzerinden sokağa doğru cumba ismi verilen bir taşıma yapar. Üst katın cumbası ve pencereleri sokağı daha iyi görebilecek şekilde tasarlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder